23 Ocak 2011 Pazar

TILSIMLI GÖMLEKLER


Tılsımlı gömlekler üzerinde sıkça yer alan iki motif ise Hz. Ali’nin ucu çatallı kılıcı ‘Zülfikâr’ ve çoğunlukla Musevi inancıyla bağdaştırılan Süleyman Mührü var.
Hülya Tezcan, gömleklerde Süleyman Mührü’nün saltanatın ebediyetini temsilen kullanıldığını ve Allah, Hz. Muhammed ve Hz. Ali isimlerinin çoğunlukla bir arad...a anıldığını tespit etmiş.

Koleksiyonun en eski tarihli gömleği Şehzade Cem’e ait. Üzerinde 1477-1480 yılları arasında yapıldığına dair bir not bulunan gömlek ihtimal ki, 18 Temmuz 1482’de Anamur açıklarında şövalyelerin gemisine binerek Rodos’a hareket eden Cem Sultan’ın üzerindeydi. Talihsiz şehzade, saltanat yarışından galip çıkması için giydiği tılsımlı gömleğe rağmen Rodos’ta esir alındı. Cem’in gömleği şimdi Topkapı Sarayı koleksiyonunda.

Ancak Viyana kuşatmasında bozguna uğrayan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın gömleğinin hâlâ Viyana’da bir manastırda olduğu tahmin ediliyor.

Hülya Tezcan, Osmanlı tarihinin tılsımlı gömlekler üzerinden okunabileceğini söylüyor.

Nitekim 2. Selim’e Hürrem Sultan tarafından diktirilen gömlek yalnızca Selim ve Bayezıd arasındaki taht mücadelesini değil, Rüstem Paşa’nın entrikalarıyla boğdurulan Şehzade Mustafa’nın hazin sonunu da anlatır.

Sultan 3. Murat’a ait gömlekte ise Konya Mevlevihanesi’ni kuran Şeyh Sinaneddin Dede’nin padişahlarla kurduğu iletişimi görmek mümkün. Sinaneddin Dede sadece gömleği yapan kişi değil, doğu seferine çıkarken elini öpüp hatırını soran Yavuz Sultan Selim’e; “Seferden zaferle döneceksin; benim senden tek isteğim dergâha yardım etmendir.” diyen ilginç bir kişilik.

Yavuz hakikaten savaştan zaferle dönüyor ve Konya Mevlevihanesi’ni yapmaya başlıyor.

Yavuz’dan sonra Kanuni ve 2. Selim dönemlerini de gören Şeyh Sınaneddin Dede’nin ömrünün son demlerinde 3. Murat’a hediye ettiği tılsımlı gömlek saraya bir teşekkür babında.

Yine aynı sultana ait gömleklerden biri ‘Oğlum, aslanım.’ diye başlayan kitabesiyle diğerlerinden ayrılıyor.
Oğluna pek düşkün olan Nur Banu Sultan’ın hazırlattığı gömleğin amacı gözü Safiye Sultan’dan başkasını görmeyen 3. Murat’ın başka evlilikler yapması. Nur Banu Sultan tahtı vârissiz bırakmamak için girdiği bu gömlekli mücadeleden zaferle çıkıyor ve 3. Murat ardında 19 erkek 20 küsur kız ****** bırakarak bu dünyadan ayrılıyor.
Ancak erkek çocukların sonraki taht kavgalarında öldürülmesi Nur Banu Sultan’ın çalışmalarının boşa gittiği şeklinde yorumlanabilir.

Allahım sevgimi kulun Mustafa’nın gönlüne ver!

Tılsımlı gömlekler sadece padişahlar ve şehzadeler için yapılmamış. Saray çevresine yakın paşalardan özellikle makam hırsı olanlar da kendileri için gömlek hazırlatmışlar.

Onlardan biri Moralı Hasan Paşa, gömleğinin üzerine şöyle yazdırmış: “Allahım senden sevgimi, muhabbetimi kulun Mustafa’nın gönlüne vermeni dilerim. Nasıl vahyini sevgilin Muhammed’in kalbine ilham etmişsen ruhumla Sultan Mustafa’nın ruhunu uzlaştır.”
Gömleğin yakasındaki küçük karelerde ise “Ey herşeyi kolaylaştıran Allahım, Hasan Paşa’nın muradını da kolaylaştır.” yazıyor.
Hasan Paşa’nın muradı nedir, sadrazam olmak.

Hülya Tezcan bu gömlekten hareketle yaptığı araştırmada, paşanın çok hırslı bir adam olduğu ve sadrazam olabilmek için padişahları canından bezdirdiği bilgisine ulaşmış.

Moralı Hasan Paşa sonunda muradına ulaşıp sadrazam olabilmiş.
Saltanat kavgalarının uzağındaki halk da tılsımlı gömleklerden payına düşeni almış.
Dönemin tarikat dergahlarında, sarılıktan, akrep sokmasından korunmaya yönelik hazırlanan gömlekler arasında kadınları eşlerine şirin gösteren gömlekler de var.
İç gömleklerden günümüze ulaşanlar, üzerlerindeki leke hatta yaka kirleriyle duruyor; çünkü bu gömleklerin yıkanması mümkün değil.

Bir de hiç kullanılmadan kaldırılan gömlekler var koleksiyonda.
Tezcan, “Sarayda her şeyin bol bol yedeği vardır.

Elimizde yüzlerce giyilmemiş bebek elbisesi var.” diyor.

İpeğin nadir kullanıldığı bu alanda tılsımlı takke ve takma yakalar da var.

Takma yakayla ilgili bir açıklamaya rastlamayan Hülya Tezcan, kendince bir çıkarımda bulunuyor:
“Yaka, sultanların törenlerde giydiği kaftanın yaka kesimine benziyor. Üzerindeki iplik izlerine bakılırsa kötülüklerden korunma niyetiyle kaftanın içine monte edildiği söylenebilir.”

Gömlekler şimdi koruma altında; sergilenmek için özel izinle saraydan çıkarılabiliyorlar; ancak kimi zaman hiç hesapta olmayan çok daha özel istekler olabiliyor.

Tezcan, Osmanlı Hanedanı’ndan ismini açıklamadığı bir kadının şifa bulmak için tılsımlı gömleklerden birini giyerek bir müddet beklediğini ve sonra teşekkür ederek ayrıldığını söylüyor.

Hülya Tezcan yaklaşık 30 yıldır gömlekler arasında yaşasa da tılsımlarını çözmeye hiç çalışmamış.

“Bir şifre var, bu açık; ama o rakamları ve harfleri çözmek uzmanlık gerektirir. Kaldı ki, giysilerin üzerindeki gubarî hatla yazılan Arapça metinler bile daha okunmadı.

Gömleklerin hem dokuması hem de deseni itibariyle gerçek bir sanat eseri olduğunu kabul etmeliyiz. Dokuma üzerine çalışanlar da 8 bin çözgü teliyle dokunan Gülistanî Kemha tekniğini henüz çözemediler.”

Şifreyi çözmek Türk tekstiline yeni bir açılım getirecek

Türkiye’de tılsımlı gömlekler üzerindeki şifreyi çözmeye çalışan tek isim Mehlika Orakçıoğlu.

Bilinen tek isim demek daha doğru; çünkü gömleklere ulaşma hususunda Hülya Tezcan’la bağlantıya geçmiş başka biri yok.

1998’den bu yana “Türk Tekstilindeki Kültürel Etkiler” başlıklı doktora tezi üzerinde çalışan Orakçıoğlu, şu günlerde 2. Selim’in gömleğini inceliyor. Şimdilik gömleğin ön yüzündeki küçük karelere yerleştirilen rakamlarla Fetih Sûresi’nin kodlandığını keşfetmiş.

Tezini Londra’daki bir üniversite’de hazırlayan Mehlika Hanım, İngiliz danışmanlarının kendisini bu alana yönlendirdiğini ve asıl niyetlerinin gömlekler üzerindeki kodlama sistemini çözerek günümüz tekstiline yeni bir açılım kazandırmak olduğunu söylüyor: “

Bu konu, dışarıda daha çok ilgi topluyor.
Harvard Üniversitesi bütün imkanlarını ücretsiz olarak seferber etti mesela. Sonunda neye ulaşacağımı bilmiyorum.
Kodlama sistemini günümüze uyarlamayı başaramasam bile bu tez bitirilmeyi hak ediyor.
Fakat çözebilirsem yeni tekstil tasarımları oluşturmak zor olmayacaktır.”

Osmanlı tekstilini incelerken siyaset, ekonomi ve tarihten yararlanmak gerektiğini söyleyen Orakçıoğlu, tılsımlı gömlekler üzerinde dörde yakın formül kullanıldığını tespit etmiş.

Uzun yazılar yerine rakamlar ve harfler tercih etmek sınırlı zemini verimli kullanmayı sağlıyor.
Ancak altta, gündelik hayatta pratik olma felsefesi yatıyor.

Nitekim Osmanlı döneminde tüccarların uzun cümleler yerine kelimelerin sayısal değerleriyle anlaştığı biliniyor.

Gömlekler üzerindeki geometrik desenler ve kodlanan rakamlar bir matematik dehasına da işaret ediyor.

Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın Türk İslam Kültürü’nde Ebced Hesabı ve Tarih Düşürme (Ötüken Yayınları) adlı kitabından faydalanan Orakçıoğlu, Mimar Sinan’ın da eserlerinde ebced hesabı kullandığını hatırlatıyor.

Mehlika Orakçıoğlu sadece bir gömlek üzerinde çalışıyor.
İncelenmeyi bekleyen onlarca tılsımlı gömlek olduğu hesaba katılırsa gömleklerin dilinin çözülmesinin hayli vakit alacağı söylenebilir.

Fakat onun halihazırda çözdüğü bir figür var.
Yavuz Sultan Selim’in kaftanı üzerindeki desenleri inceleyerek ‘ellerini gökyüzüne açmış yakaran insan figürü’ne ulaşan Orakçıoğlu, yurtdışında bu kaftan üzerine üç konferans vermiş.

Sanatkârın desenler arasına ustaca gizlediği figür, kutsal hazineleri İstanbul’a taşıyan ve ilk Osmanlı Halifesi unvanını alan Yavuz’un İslamî esasların koruyucusu olduğunu simgeliyor.
Mehlika Hanım’a göre, görsel bir illüzyon halinde kimi zaman açıkça görünüp kimi zaman da desenler arasında yiten figürü doğrudan Yavuz Selim’e atfetmek de mümkün.
Çünkü taç kullanan tek Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim.
konu ile ilgilenenlere bir de Elemterefiş adlı kitabı okumlarını tavsiye ederiz.
ELEMTEREFIS
Nazara inananlara, nazara gelmekten korkanlara, taşlarda şifa arayanlara, büyüyle alakadar olanlara ama en çok da tarihe meraklılara ilaç gibi gelecek bir sergi: Anadolu'da Büyü ve İnanışlar. Elemterefiş. Yapı Kredi Kültür Merkezi, Vedat Nedim Tör Müzesi'nde 13 Haziran’da başlayan sergi, Eski Mısır'dan günümüze büyü kültürünün hangi aşamalardan geçtiğini gösteriyor. Bu enteresan serginin küratörü Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nden Prof. Dr. Gürbüz Erginer, editörü Ekrem Işın. Serginin tasarımında ise Ersu Pekin'in imzası var. Eski Mısır ve Mezopotamya'dan başlayarak büyü ve inanışlara ışık tutan sergide sırasıyla Hititler, antik dönem Yunan ve Roma dünyası, Ortaçağ Bizans ve Selçuklu toplumları ile Osmanlı İmparatorluğu'nda ve günümüzde Anadolu'da kullanılan çeşitli büyü tabletleri, heykelleri, nesneleri ziyaretçilere sunuluyor.
Serginin editörü Ekrem Işın "Amacımız tarih öncesinden günümüze kadar bu konudaki sürekliliği vurgulamak" diyor: "İzleyici sergide örneğin nazar boncuğunu antik çağdaki haliyle de bugün hâlâ kullanılmakta olan haliyle de görecek. İnanç sistemlerinde belli bir süreklilik var, bunu göstermek istiyoruz. Bütün bu uygarlıklar arasında büyü ve inanışlarla ilgili çok temel benzerlikler bulunuyor. Bu da insanın tabiatından kaynaklanan bir şey. Tek tanrılı dinlerden önceki dönemlerde insanoğlu, gökyüzü ile yeraltı diyebileceğimiz karanlıklar alemi arasında sıkışmış kalmış bir varlık olarak karşımıza çıkıyor. Kaderi üzerinde hakim olmak, geleceğini öğrenmek istediğinde ya da şifa amacıyla büyüsel pratiklere başvurmuş. Modern zamanlarda da insan karşılaştığı güçlükler ya da başka nedenler yüzünden bu tür yöntemlerle çare arayabiliyor. Tek tanrılı dinlerle birlikte büyü, büyücülük yasaklanmış olsa da bu inanışlar sürüyor. Bu paralelliğe dikkat çekmek başlıca amaçlarımızdan biri oldu."

Padişahların tılsımlı gömleği
Elemterefiş sergisinde görülebilecek parçalardan bazıları şöyle: Çivi heykelcikler, üzerinde büyü metinlerinin yazılı olduğu tabletler, muskalar, istihare taşları, nazara karşı kolyeler, tılsım mühürler, şifa tasları; evleri, işyerlerini ya da hayvanları kötü illetlerden korumak için kullanılan üzerlikler, maskeler... Serginin önemli parçalarından biri de Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nden gelen şaman modeli. Atatürk döneminde başlatılan Türk tarihi çalışmaları kapsamında Rusların hediye ettiği; normal bir insan boyutundaki, otantik giysili, davullu bu şaman izleyicilerin belli ki çok ilgisini çekecek.
Sergideki diğer objelerin bir kısmı Haluk Perk, Ferit Edgü ve Murat Morova'nın koleksiyonlarından alınmış. Topkapı Müzesi'nden gelen, padişahların giyindiği tılsımlı gömlek gibi parçalar da sergide yer alıyor.
16 Ağustos'a kadar gezilebilecek sergiyle ilgili olarak bir de katalog hazırlandı. Katalogda bilim adamlarının konuyla ilgili yazıları da bulunuyor. Prof. Dr. Metin And "Büyü, Canlılık ve Sanat", dünyaca tanınmış Hititologlardan Prof. Dr. Ahmet Ünal "Hititlerde ve Çağdaşı Anadolu Kavimlerinde Büyücülük", M. Muhtar Kutlu "Büyücü Şaman", Prof. Dr. Gürbüz Erginer "Anadolu'da Batıl İnanmalar ve Büyü" başlıklı yazılarında konuyu detaylı olarak inceliyorlar.

Nilüfer Oktay
Milliyet

Hiç yorum yok: