26 Nisan 2008 Cumartesi

Narin: Tekstilde Kriz Yaratanlar İthalattan Nemalananlardır


TTSİS Başkanı Halit Narin, sektörde kriz yaratanların ithalattan nemasını alan insanlar olduğunu söyledi. Narin, “Yapılması gereken bir tek şey var; önce Türk, önce Türkiye! Ve bu sloganın içine de katmadeğere katkıda bulunacak olan ithalat...
Yani yatırımı önleyecek, üretimde işsizliği teşvik edecek olan mantığı ortadan kaldıracak, aynı zamanda yatırımı teşvik edecek küçük ithalat... Yüzde 3’ler, yüzde 5’ler gibi” uyarısında bulundu. Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin, "Sektörde krizi yaratan insanlar ithalatçılardır, ithalattan nemasını alan insanlardır" dedi. Narin, bu insanları n bugüne kadar hep havadan para kazandıkları için kârları düşünce şikayet etmeye başladıklarını söyledi. Kanal 24 televizyonunda 27 Şubat 2008 tarihinde yayınlanan "Moderatör" programı nda Remziye Demirkol'un soruları nı yanıtlayan Narin, sektörde yaşanan sıkıntıların kaynağını ve alınması gereken tedbirleri anlattı. Narin'in sorulara yanıtları şöyle:
2008 yılının sıkıntılı bir yıl olacağı yönünde uyarılarınız oldu. Gerçekten bugün sektör için bir krizden söz edebilir miyiz? Ne boyutta bir sıkıntı yaşanıyor?
NARİN: Şimdi niye tekstili muhatap alıyorsunuz?
En büyük sektörlerden biri olduğu için.
NARİN: Türkiye’de bir ekonomik darboğ aza girme eğilimi olduğu yerde tekstilde de bir sıkıntı olacak. Şimdi Türkiye’de tekstile bakarken hükümet başta olmak üzere herkesin şunu düşünmesi lazım: Eğer Türkiye’nin en büyük sektörü, en çok işçi çalıştıran, en çok yatırım yapan sektöründe bir kriz konuşuluyorsa -ki gerçekte böyle ciddi bir kriz şu anda yokbu Türkiye’nin her tarafında var demektir. Bu bir trafik sapması gibi tekstilin üzerine yükleniyor.
Yani, mevcut sıkıntı bize de yansıyor diyorsunuz?
NARİN: Şiimdi tekstilde kriz var diye söylüyor arkadaşlar, hepsi iş sahibi. Ama ben, aynı zamanda bir de sektörün temsilcisiyim. Şimdi sektör temsilcisi olmak demek, yalnız kendi sektörünü düşünen bir insan demek değildir. Çünkü sizin evinizde derdiniz varsa, bu komşunuzda da dert var demektir. Eğer siz mutluysanız, komşunuzun derdi varsa, bu sizin zaten mutlu olmanıza mani olur. O yüzden Türkiye’nin bir kriz ortamına girmemesi için hepimiz çalışıyoruz. Ama krizin haberciliğini ve öncülüğünü yapacak olan sektörün de tekstil olduğunu söylüyoruz ve bu gayet normal bir şey. Neden? Çünkü Türkiye’de yanlış bir felsefe var. Başta hükümetimiz olmak üzere, bütün odalarımıza, Odalar Birliği'mize ve esnaf kuruluşlarına üretmeden pazarlama yaparak kalkı nmak isteyen yanlış felsefe geldi. Siz üretmeden nasıl para kazanırsınız? Üretmediğiniz bir şeyi satma imkanı var mıdır? Amerika modelini alın. Amerika niye bu kadar güçlü? Niye Avrupa bu kadar güçlü değil? Çünkü Amerika ürettiğinin pazarlamasını yaparak güçlü.
Peki, bugün bizim üretimimizde bir sıkıntı var mı?
NARİN: Bugün Türkiye’de üretime bakış açısı sıfır. İnşaat sektörü haricinde Türkiye’de yatırım politikası düşünülmeyen bir ülke durumuna girdik.
Tekstil üzerinde konuşursak?..
NARİN: Tekstil üzerinde sıfırın altında.
Neden?
NARİN: Çünkü Türkiye’de neyi satacaksı nız? Ürettiğinizi. Biz neyi satıyoruz şu anda? Başka ülkelerin ürettiğini, onların komisyoncusu gibi satıyoruz. Pakistan’dan, Hindistan’dan mal getiriyoruz. Kim getiriyor? Üç beş tane ithalatçı. Bunun içerisinde sanayici arkadaşımız da var. O ülkelerin namına pazarlıyorlar. Kendi malımız ne oluyor? Kendi malımızın istikametini ve çalışma düzenini hiçbir bakanlık takip etmiyor. Peki, kendi üretimini takip etmeyip de başka ülkelerin komisyoncu satıcısı olan bir ülkede niye yatırım yapacaksınız? Yapamıyorsunuz. Bir bakanlığımız var, ben hep tenkit ediyorum. Sayın Kürşad Tüzmen de Oğuz Satıcı da bana kızıyor. Ama ben bir meslek başkanıyım. Niye ihracat rakamını söylüyorsunuz da bu ihracat için yapılan ithalat rakamını yanında söylemiyorsunuz? Siz Türkiye Cumhuriyeti'nin değerli bir bakanısınız, bir teşkilat başkanısınız. Siz Türkiye’de yapılan ihracatın rakamının içinde Türk işçisinin ve Türk becerisinin, Türk sanayicisinin rakamlarını artırmak için varsınız. Yoksa ihracat bayrağı taşımak için değil. Siz başka ülkelerin bakanı, siz başka ülkenin sivil teşkilatı başkanı değilsiniz ki; burada çelişki içindeyiz. Bu böyle olmayı nca da benim sanayici arkadaşlarım sırf vergi vermemek için yatırımları yeniliyorlar. Bu, tekstil sektörü yatırımı manasına gelmez. Niye yatırım yapı lmıyor? Kar yok. İthalatın getirmiş olduğu haksız rekabetin karşısında üretim yapmanın mantığı yok. fiimdi sizin sözünü ettiğiniz, başka ülkelerden alıyoruz ve burada satıyoruz noktasında galiba. Bu tercihin sebebi Çin, Hindistan gibi ülkelerde daha ucuz iş gücüyle, daha düşük maliyetlerle alıp satma imkanı ortaya çıkıyor.
NARİN: Bakın, siz üniversite okudunuz değil mi?
Elbette.
NARİN: Sizin yerinize dışarıdan üniversite okumuş talebeler bulsak, siz ne olurdunuz?
İşsiz olurdum tabii ki.
NARİN: Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarının öncelikleri vardır. Bunun ne ticarette ne de eğitimde ikinci plana atılması mümkün değildir. Halkımızın okuması, bilinçlenmesi, iş sahibi ve refah sahibi olmak mecburiyeti vardır. Bunu şu veya bu şekilde ve aslı olmayan dünya ticaretindeki rekabet kuralları içerisine sıkıştırarak kendi yatırımcını, işçini, mühendisini ve üniversite mezununu ikinci plana atamazsın. Bugün Türkiye’de olan hadise budur.
Peki, ne yapılması gerekiyor?
NARİN: Yapılması gereken bir tek şey var; Önce Türk, önce Türkiye! Ve bu sloganın içine de katmadeğere katkıda bulunacak olan ithalat... Yani yatırımı önleyecek, üretimde işsizliği teşvik edecek olan mantığı ortadan kaldı racak, aynı zamanda yatırımı teşvik edecek küçük ithalat... Yüzde 3’ler, yüzde 5’ler gibi. Dahilde İşleme Rejimi’nin ilk geldiği mantık zaten buydu. Ama bugün Dahilde İşleme Rejimi bir istismar mevzuu olmuştur. Gümrüklerimizin çok ciddi disiplinli olması icap ederken, birçok hadiseler olduğunu hep biliyoruz. Hükümetimizi hep ikaz ediyoruz. 15-20 yıl önce Fransa televizyon ve otomobil ithalatında Lion şehrini Marsilya’ya gelen Japon malları için kullanmış. O zaman Çin yoktu, daha çok Japonya vardı. Lion şehrinde gümrükteki memur da haftada bir gün çalışırmış. Neden? İthalatın girişini usullere uygun şekilde yavaşlatarak kendi vatandaşının menfaatini korumak için. Bizde ise ithalatçı ya bütün imkanlar açılıp, hesap sorulmuyor. Açık açık söylüyoruz. Enerji hariç 130 milyar dolarlık ithalatımızın eğer üzerinden vergi alınacak olsa, Türkiye’nin bütçe açığını kapatmak bir yana, Türkiye’de büyük yatırım yapacak bir gelir elde edilir. Çünkü hala yüzde 65 kayıtdışı var.

Bu önemli bir sorun sizin sektörünüz için...

NARİN: Bunun nedeni ithalat... İthalatın o kadar büyük avantajları oluyor ki. Bu ithalatçılar "Türkiye’de pahalıdır" sloganıyla bizleri kötülüyorlar. İkinci bir sloganları var; "Türkiye marka üretmiyor." şimdi düşünün ki Türkiye dünyanın her yerine ünlü markalara üretim yaparak mal satıyor. Bizim marka üretmemize bugün ihtiyaç yok ki! Biz zaten dünya markalarının besleyicisiyiz. Ama bizim bir eksiğimiz var: Sanayici bugün kötü adam. Sanayici makbul insan değil. Çin de bir problem değil. Çin ismi, kendi kendine büyüdü ve bugün başı derde girdi bana göre. Neden? Çünkü 1 milyardan fazla insanı var. Hiçbir şeyi yok. Bir de Amerika ile yarışa girdi. 'Herkesin her şeyi olsun' denildi ve Çin’de bugün artık enflasyonlar yüzde 7’lere çıktı. Çünkü artık dünyaya mal üreterek rekabet yapamaz, kendi iç tüketiminin problemi içine girdi.

Peki, tekstil fakir ülke sever, zengin ülkede olmaz görüşüne katılıyor musunuz?

NARİN: Çin zengin mi, fakir mi? Çin’in bir eyaleti var, milli geliri fert başına 11 bin dolar olmuş. Ama aynı zamanda paranın resmini dahi görmemiş insanlar da var. Milli geliri 11 bin dolar olan eyalette çalışan kaçak işçiler hesaba dahil edildiğinde ortalama gelir 7 bin dolara düşüyormuş. Böyle bir yarış var. Biz Türkiye’de ne yarışı yapı yoruz? Tekstilde istikrar yarışı yapıyoruz. Tekstili, Türkiye’nin her tarafına yaymışız. Türkiye’nin iki tane imkanı var; biri, hayvancılık, diğeri tekstil. Otomotiv ise çok büyük bir hadise. Belli yerlerde avantajı var. Hükümet, Türkiye'nin parasal problemini halledecek olan girişimlerde buluyor. Ama hükümetimizin bir eksiği var, parası yetmeyecek. Çünkü Türkiye’nin de talepleri artıyor, halkın ihtiyaçları artıyor. O yüzden sektörlerin hepsini yeniden yatırım ve atılıma sokması lazı m. Tekstildeki yatırımların hepsi geri vitese takılmış durumda. Zengin adedi artan bir ülke durumuna girdik. Peki, zengini artan bir ülke, 70 milyon için ne ifade ediyor derseniz bunu konuşmak bile yanlış. Toplumun kalkınma düzeyini konuşmuyoruz bugünlerde. Niye konuşamıyoruz? Çünkü şu anda cemiyetten sakladığımız bazı rakamlarımız var. İhracatta yaptığımız gibi. Neden ihracat rakımını konuşuyoruz da bunun girdisini konuşamıyoruz? Niye otomotiv sektöründen 'bayrağı aldı yürüyor' diye bahsediyoruz da bu sektörün dışarıdan ithalat girdisini konuşamıyoruz? Halbuki ilk otomotiv üretimine başladığımız zaman Devlet Planlama Teşkilatı'na göre ilk yıl yüzde 60’lar, iki sene sonra yüzde 50’ler, beş sene sonra yüzde 40’lardan fazla ithalat yapılmayacak, gerisi yerli mal olacaktı. Bu felsefeleri unutan bir Türkiye’nin kalkınma projesini istediği gibi yapması mümkün mü? TOKİ’lerle falan Türkiye kalkınabilir mi? Mümkün değil.

Bu görüşlerinizi ve beklentilerinizi kuşkusuz hükümetle de değerlendiriyorsunuzdur...

NARİN: Ben yayıyorum mevzuu.

Ne gibi cevaplar alıyorsunuz? Somut beklentiler olarak neler sunuyorsunuz?

NARİN: Biz işçi kardeşlerimizle, sendika başkanları ve en tepedekilerle devamlı diyalog içindeyiz. Herkes bir şeyler yapılması gerektiğinden bahsediyor. Biz de tabii bakanlarla bir görüşme yapmak istiyoruz. Maliye Bakanı dahil. Ama bakanlarla yaptığımız konuşmalarda netice alacağımızı pek tahmin etmiyorum. Çünkü düğmeye basacak olan insan Sayın Başbakan'dı r. Sayın Başbakan'la yaptığımız konuşmalarda, -ki bundan iki üç hafta evvel yaptıkSayın Başbakan hadiselere çok net yaklaşıyor. Parmağını bası yor ama bastığı parmağın düğmesinin altındaki bakanlıklar, bürokrasiden veya işlerin çokluğundan dolayı neticeleri Sayın Başbakan'ın veya bizim istediğimiz noktaya getiremiyorlar. Bugün Odalar Birliği'mizin fonksiyonu gereği daha girişimci ve daha da talepçi olması lazım, ama maalesef nezaket ve politikadan dolayı onu yapamı yor. Kusura bakmasınlar, sesleri kısıldı. Eskiden Türkiye’de yüzde 51'lik sanayici grubunu temsil eden İstanbul Sanayi Odası'nın da sesi çıkmı yor artık. Rahmetli Nurullah Gezgin’in zamanında yapılan konuşmayı artık kimse duyamıyor. Ankara’ya gidip de kimse 'Sanayici için bunun yapı lması lazımdır' diyemiyor. Gümrüklerde bu yapılan denetim eksikliği boşluğunu yeni söylemiyoruz, senelerdir söylüyoruz.

Gümrükler önemli bir problem diyorsunuz. Peki vergi ve teşvik konusunda da beklentiler var mı?

NARİN: Bakın, vergi azalsın, SSK bordroları azalsın, hiçbir şey ifade etmez. Çünkü bazı şeylerin mantığını Ankara bizimle paylaşmıyor.

Küçük çapta işletmeler için bunlar önemli değil mi?

NARİN: Kaçağın yüzde 65 olduğu bir ülkede bunlar azalmış, çoğalmış, ancak bazı müesseseleri alakadar ediyor. Bizler gibi. Onun dışında kimseyi alakadar etmiyor. fiimdi bir lokantaya gidiyorsan önüne bir fiş atıyorlar, fişi almıyorsun, alıp yırtıp atıyorlar sonra. Biz ne diyoruz? Yüzde 65’i kayıtdışı olan bir ülkenin eğer 130 milyar dolar ithalatı denetim altında olabilseydi ve bundan da Maliye peşin vergi alsaydı bugün mali sıkıntıları mız olmazdı. Neden? Çünkü kayıtdışı olanların yapmış olduğu ithalat zaten Türkiye’yi rahatsız ediyor ve onlar da Ankara’da her türlü girişimi yaparak buna mani oluyorlar. Ayıp mı bu vergiyi almak? 'Sen ithalat yapıyorsun, para kazanacaksın, bana yüzde 10 peşin vergi ver, ondan sonra ben de bunu senin bilançondan mahsup edeyim'; Dahilde İşleme Rejimi’nde de 'Parasını ver, çıkarken de ben sana iade edeyim' deyin... Devlet denetimini azalttığı ve organize işyerlerinden başka yerleri denetleyemediğ i için maalesef Maliye Bakanımız Unakıtan, biraz para bakımından sıkıntıda. Para deyince, "Aman, yaklaşma" diyor. Oysa biz sana para gelsin istiyoruz zaten. Sadece Sayın Başbakan'la da Türkiye’nin bütün problemini halletmek mümkün değil. Onun için yüzde 5 SSK primi azalmış, çoğalmış, bunlar hiçbir şey ifade etmez. Ben neticeye geleyim. Mantık şudur: Eğer Mısır’daki yatırım Türkiye için enteresan oluyorsa bunda büyük bir yanlış var demektir. Türkiye’nin dışındaki bir yatırıma, bir teşkilatın başkanı, adamın ipini çekerek götürüyorsa, o teşkilatta bir yanlış var demektir. Zaten o teşkilatın ilk başkanı benim. Ama bugün Avrupa Birliği çalışmaları yapılırken, böyle devletin kurallarıyla kurulmuş teşkilatların olmaması lazım. Yani serbest teşkilatları n olması lazım. Halbuki bunlar hep güdümlü. Hatta Odalar Birliği'miz bile bu yapısıyla Avrupa Birliği mantığına ters düşen bir teşkilat. Hür bir seçim değil ki, plakaları bile yarı resmi. fiimdi, böyle şeyleri ele aldığınız zaman Türkiye’de yanlışların ekonomisi kurulmuş demektir. Doğruların ekonomisi de ikinci plana atılmıştır. Biz bunu geçmişte yatırım yaparak, bir yere getirmeye çalışıyorduk. fiimdi yatırımcı da ‘tu kaka’ insanlar oldu. Bankacılık sektörü öne çıktı. Otomotivin böyle şaşalı gösterişleri, inşaat sektörünün de güzel ilanları öne çıktı. Dikiş makinesiyle bir sektör kurmuş olarak Türkiye’deki 4 milyon insanın karşısında da bir laf çıkardılar: "Biz marka üretmiyoruz. Dışarıdaki mal daha ucuza geliyor. Rekabet edemiyoruz." Senin rekabet edememen değil, kârdan dolayı gözünü bürüyen o hırs var. Türkiye'de bugün sanayici makbul insan değil. Çünkü parasını yatırmış adam. Parasını yatırdığı için de borçlanmış. Borçlanan ve parasını yatıran adama bugün ‘akıllı’ demedikleri için kimse de sanayiye girmiyor. Hiçbirimizin çocuğu sanayii konuşmuyor artık. Evde sanayi yatırımı konuşan var mı etrafınızda?

Yok sayılır.

NARİN: Eskiden ben üreteceğim diyen ateşli gençler, üniversiteler çıkardı. Evde konuşulurdu. fiimdi buna yeniden yürümek lazım.

En başında aslında söze başladığınız üreten toplum noktasına dönmek lazım.

NARİN: Üretmezseniz ticaretini yapamazsınız. Üretmeden ticaret yaptığınız zaman da kalkınamazsınız. Bugün "Dünya standardında rekabete açık bir ticaret istiyorum" lafı slogandır. Süleyman Bey'in söylediği güzel bir laf var: "Sloganlar hiçbir zaman bir işin yapılması na yardımcı olmaz. Bilakis o işin yapılmamasına sebep olur." Çünkü 'dışarıda ucuz, içeride pahalı' sloganını kullandığınız zaman, içeride üretmezsiniz, bu halde gider. Türkiye’de bu mantığı hükümetimizin kabul edeceğini pek tahmin etmiyorum. Onun için de tekstilde problemler başka sektörlerdeki gibi etap etap gelişecektir.

Peki, siz bu noktada sektör temsilcisi olarak nasıl çözümler üretmeyi düşünüyorsunuz? Hükümetin sanırım teşvikli illere yatırımların kaydırılması gibi bazı önerileri var. Bunlar için ne düşünüyorsunuz?

NARİN: Eskiden Osmanlı, harbe gireceği zaman, düşman karşıdayken padişah oturur bütün vezirleriyle, kumandanları yla toplantı yaparmış. Toplantıya bir de kim otururmuş biliyor musunuz? Daha evvel harp görmüş, tecrübeli insanlar. Tecrübeli insanlarla diyalog kurmadan, sadece güncel mantığı karşı nıza getiren insanlarla diyalog kurarak hiçbir zaman doğru karar alamazsınız. Bugünkü hükümeti tenkit etmiyorum, çünkü bugünkü hükümetimiz birçok yerlerde çok iyi işler yapıyor. Tabii eksiklikleri de var her hükümet gibi. Ama yağcılarla değil, memlekete yatırım yaparak kalkındırmış, memleketin geleceğini düşünen sanayicilerle küçük toplantıları hiç kimse yapmıyor artık.

Daha çok konuşulmaya ihtiyaç var.

NARİN: TÜSİAD’a, Odalar Birliği'nin toplantısına gidiyorsun. Bundan bir şey çıkmaz. Bunlar hep protokol konuşmaları, size bir şey vermez. Biz, halkın ve yatırımın sesi olarak beşer-onarlık yuvarlak masa toplantılarında belki katkıda bulunabiliriz. Ama bize ihtiyaç hissedilen bir mantık gelmediği sürece hiçbir şey yapamayız. Ankara’ya dolan insanları n hepsi kendi menfaati için konuşan insanlardır. Bugün ‘teşvikler ne olmalı’ diye soruyorsunuz. Teşvikler bugün için doğru karardır. Ama yarın için eğer tereddüt ediliyorsa o kararın alınmaması lazım. Çünkü bir sektör teşvik edilecekse, Türkiye’nin her tarafında teşvik edilmelidir. A vilayeti, B vilayeti, benim cici oğlum, benim cici kızım diye bir aile içinde seçme yapılmaz. Siz hiçbir vatandaşı birbirinden ayırt ederek üstün sıfatı veremezsiniz. Verdiğiniz bütün kararlar, bütün Türkiye’nin vatandaşı içindir. Bir sektörü teşvik ediyorsan, Türkiye’nin tamamını teşvik edeceksin. fiimdi bizim Abdülkadir (Abdülkadir Konukoğlu) 'Güneydoğu bizim Çinimiz olsun' diyor. Niye? Bütün Türkiye olsun. Niye sadece senin bölgen olsun? Sen Türk vatandaşı değil misin? Sen yalnız Güneydoğu'nun vatandaşı mısın? Bu mantığı herkesin benimsemesi lazım. Bunu benimsemediğ iniz sürece, o zaman teşviklerin falan hiçbir faydası olmaz.

Neticeye gelecek olursak, sektör olarak becerisi en yüksek olan tekstil sektörü, bugün hiçbir şekilde teşvik edilmeyen, bütün problemleriyle baş başa bırakılmış bir durumdadır. Bu çok yanlış bir iş. Bu sektörde çalışan insanların da bugün temsilcileri fevkalade rahatsızdır. Onlar harekete geçebilmek için devamlı bizimle temas içindeler. Biz de onları bir sistem içinde tutup, hükümetimizle görüşüp tedbirler alınmasına ve hadiselere mani olacak olan girişimlerde bulunuyoruz.

Geçtiğimiz günlerde birlik ve beraberlik çağrısı yaptınız. Buna işaret eden bir çağrı mıdır bu?

NARİN: Tabii. Bir emniyet supabından bir hava kaçırıp, hadiseyi başka yere taşımamak için... Çünkü biz bir yandan hükümetimizin her yerde temsilcisi bir vatandaş olarak, bir sektör olarak, bir yandan da çalışan insanların temsilcisi olarak onlara destek vermek mecburiyetindeyiz. Biz işveren teşkilatıyız, onlar işçi teşkilatımız, ama bugün artık herkesin burnundan soluduğu bir dönem. Herkesin burnundan soluduğu dönemde, böyle 100 tane zengin iş adamı listesiyle hiçbir şey olmaz. Onun için Türkiye ithalatını disiplin altına almalıdır. Sayın Unakıtan, geçmiş senelerde ithalat yapan firmaların vergilerinin hesabını sormalıdır. 'Türkiye’nin dövizini bu kadar kullandınız, Türkiye’nin ihracat-ithalat dengesine dövizden dolayı bu kadar açık verdirdiniz, peki buna karşı bana ne vergi verdiniz' diye, istisnasız herkese hesap sormalıdır ve bu organizasyonu yapabilmelidir. Hükümet Başkanımız da ‘bu sektöre niye böyle yan bakıyorsunuz’ diye, bakanlarına her pazartesi günü yaptığı toplantıda hesap sormalı dır. Çünkü tekstil gibi bir imkanı elinden kaçırırsa yerine koyacak hiçbir sektörü yok. Bugün hayvancılığı yayayı m dediğiniz zaman, köylerimizi daha kalkındırmakta tam beceri içine girmemişiz. Hayvancılığı mükemmel bir hale getirmenin imkânı ancak Batı illerinde, biraz da Orta Anadolu'da var. Halbuki her tarafın kalkınacağı bir mantık ve bunu yapacak senelere ihtiyaç var. Ama diğer yandan da 4 milyon çalışanı olan tekstil sektörü, elinden kayıyor gidiyor.

Ve gözden çıkarılamayacak bir sektör.

NARİN: Gözden çıkarırlarsa birçok insanın gözüne çöp kaçar, bunu herkesin bilmesi lazım. Tabii biz böyle konuşuyoruz da Güneydoğu'da çarpışıp da şehit olan kardeşlerimize rahmet, ailelerine de başsağlığı dilemek lazım. Bir avuç insanın savaş diye tanımladığı olay aslı nda 3-5 tane çapulcunun yaptığı bir hadisedir. 12 milyon Kürt vatandaşının kaç tanesi bunların arkasında; yok öyle bir şey. Aslında bugün paranın günü değil, ekonomi konuşmamalıydık.

Öyle değerlendirileceğini hiç zannetmiyorum. Çünkü askerlerimizin de dönüp geldiğinde işsiz güçsüz kalacak olmaları, sanıyorum onları daha çok yaralayacaktır. Dolayısıyla her gün ekonomiyi aynı ağırlıkta konuşmamız gerekiyor.

NARİN: Evet, bunu ayrı almak lazım. Onlara bütün gücümüzle destek vermemiz lazım. Ekonomiyi de bu vardır diye ikinci plana atamazsınız ve ekonomide geleceğe yönelik düşünceleri de ileriye bırakamazsınız. Bugün Türkiye’de değil, dünyada bir hadise var. Türkiye bunu çok mükemmel bir şekilde geçiştiriyor, bunu kabul etmek lazım. Sektörde kriz vardır, diyen adam hata ediyordur. Sektörde krizi yaratan insanlar ithalatçılardır, ithalattan nemasını alan insanlardır. Bugün onlar da şikayet etmeye başladılar. Neden? Çünkü hiç kâr vermedikleri için, hep havadan kazandı kları için.

Son mesajımızı alacağım...

NARİN: İthalatçılar tekstilde, konfeksiyonda sıkıntı var, demeye başladılar. Neden? Kârları yüzde 20-30'lara düştüğü için. Onlar ceplerine koydukları parayla yarın buhar olup gidecekler. Benim tekstilde yatırım yapan arkadaşlarım ve işçilerim yerlerinde olacaklar ama yine işsiz kalacaklar. Yatırımcısını desteklemeyen bir ülkenin ticaretle kalkınması mümkün değildir. Çin, kendi iç problemlerine yöneldiğ i için artık hiçbir zaman başka ülkeler için büyük bir problem olamaz. Onun kavgası artık Amerika ile Avrupa Birliği iledir, bizimle değil. Ama kişi başına geliri 15 bin dolara getirdiğimiz zaman ve kalkınmayı Türkiye sathına yayabildiğimiz zaman gelişiriz. Hükümet Başkanı mızdan ricamız, bakanlıklarını biraz daha sıkı denetleyerek ekonomiye bakış açılarını ayarlamalılar. Bir de bürokrasideki arkadaşlarımız bizim önümüzü açmak için orada vazifede olduklarını unutmamalı lar. Her bürokrat bir işverenin hizmetini yapmak için oradadır. Halbuki bürokratlardan Sayın Başbakan başta olmak üzere herkes şikayet ediyor. Bunlar halledilmezse hükümet olmasın.


“SAKIN İŞYERLERİNİZİ kapatmayın NE YAPIN EDİN DEVAM EDİN”

Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin, sektörde yaşanan kötüye gidiş nedeniyle giyim sanayicilerini ayakta kalmak için birlikte mücadele etmeye çağırdı.

Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin, 6 Şubat'ta Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Ahmet Nakkaş'ı ziyaret ederek, "Sakın işyerlerinizi kapatmayın" çağrısı yaptı. Narin'in çağrısı sektörde büyük yankı buldu. Ziyaret sonrası yazılı bir açıklama yapan Halit Narin, "Gün, birlik günü. İçeride ve dışarıda yaşadığımız sorunlara karşı işletmelerimizin zarar görmesini engellemek için Türk tekstil ve konfeksiyon sektörleri olarak birbirimize kenetlenmeliyiz" diyerek, tekstil ve konfeksiyon sektörüne birlikte mücadele çağrısında bulundu.

Halit Narin, aslında "etle tırnak" gibi birbirinden ayrılmayan Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünün Uzakdoğu rekabeti karşısında savaş verdiğine işaret ederek, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası olarak Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünü, her geçen gün "eriyerek zarar gören" ve kapısına kilit vurmaya kadar giden işletmelerin ayakta kalması için birlikte mücadele etmeye çağırdı. Narin, "Gün, birlik günü. İçeride ve dışarıda yaşadığımız sorunlara karşı işletmelerimizin zarar görmesini engellemek için Türk tekstil ve konfeksiyon sektörleri olarak birbirimize kenetlenmeliyiz" dedi.

Üretim, istihdam ve ihracatın sigortası olan Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünün gözden çıkarılmasının mümkün olmadığını ifade eden Halit Narin, sektörün birleşerek bu olumsuzluklara karşı birlikte hareket etmesi gerektiğini vurgulayarak, bunun somut bir örneğ i olarak da kendisinin de katılımıyla TTSİS heyetinin, 6 fiubat'ta Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Ahmet Nakkaş'ı ziyaret ettiğini söyledi. Her iki sektörün devamlı lığının esas olduğunu dile getiren Halit Narin, sektördeki sanayicilere şu tarihi çağrıyı yaptı: "Sizden bir ricam var; sakın iş yerini kapatmayın. Bir kere kapandı mı bir daha açılmıyor. O sektör, o ülkede bitiyor. Ne yapın edin varlığınızı devam ettirin. Bu halde gidemiyorsanı z, küçülün. Gerekirse bir atölyeye dönüşün ama sektörden elinizi çekmeyin. Bir şekilde tekrar gelişme imkanınız olur ama kapatırsanız her şey bitmiş olur."
Amacımız ağıt yakmak değil ama...
Narin'in yaptığı bu çağrı sonrasında yazı lı bir açıklama yapan TGSD Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Nakkaş da siyasilere bir çağrı yaparak, "Türkiye'nin toplam sanayi istihdamının yüzde 20'sini sağlayan hazır giyim sektörünün 31 yıllık sivil toplum örgütü olarak, TGSD'nin Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetmeye soyunan siyasetçilere mesajı" şeklinde nitelediği yazılı açıklamasında, "Amacımız ağıt yakmak değil, istihdam, üretim ve ihracat yaratan bu sektöre gereken yaşam suyunu sağlamak" dedi.
KAYNAK : TEKSTİL İŞVEREN DERGİSİ

19 Nisan 2008 Cumartesi

Charlers Fishman - Wal Mart Etkisi



Perakendede dünyanın en büyüğü olan Wal-Mart’ı analiz ettikten sonra kitaplaştıran gazeteci Charles Fishman, "Wal-Mart Etkisi" konulu konferansta yaptığı konuşmada, İstanbul’da bütün perakendecileri dolaştığını, bir tek Kapalıçarşı’ya gitmediğini belirtmişFishman, ‘Wal–Mart’ın istediği üreticiyi batıracak gücü var ama birçoğunu da zengin etti. kurallarına kendini uydurabilen kazanır’ diyor. Fishman, Türkiye perakende sektörünün lojistikte biraz daha öğrenme ihtiyacı bulunduğunu belirterek, "Wal-Mart Türkiye'ye girerse, dehasını işte bu noktada uygulayacaktır" "Wal-Mart'ın birinci veya ikinci sırada yer almayacaksa Türkiye'ye girmeyi düşünmeyeceğini belirtti. Wal-Mart'ın Türkiye pazarına girmesi halinde yaşanacak olumlu etkilerden de söz eden Fishman, "Çok sayıda istihdama neden olacak ve de Türk ürünleri satın alacak. Hatta Wal-Mart beğendiği ürünleri yurtdışındaki mağazalarda da satabiliyor. Böylece üreticiler ofis açmadan Çin'de, Meksika'da ürünlerini satabiliyor" diyor.


Wal - Mart'ın ABD'de 31 süpermarket zincirinin iflasına neden olduğunu söyleyen Wal-Mart'ın Türkiye'ye gelmesi halinde, süpermarketlerin kapanmasına neden olacağına inanmıyor. "Ancak zorlanacakları kesin, Wal-Mart, Meksika ve Çin'e gittiğinde tam bir kasırga yarattı. Türkiye için de bir kasırgadan bahsetmek doğru olmaz ancak, mutlaka değişikliklere neden olur" diyor.Wall-Mart, birimler içinde hızlı hareket edebilen bir yapı. Çok hızlı karar alabiliyor. Fiyat dengesini, iyi analiz ederek, hedef fiyatlar ile Üretici- Tüketici dengesini kuruyor.
SABİH SAMUR YORUMU: Çok büyük ölçekli yabancı menşeli süpermarketlerin ülkeleri sömürdüğüne inanan bir kişi olmama rağmen Wal mart'ın Türkiye'ye bir an önce gelmesini istiyorum.Çünkü maalesef marketçilik özellikle doğu kökenli vatandaşlarımızın konuya "BÜYÜK BAKKAL" mantığıyla bakmalarından dolayı kaliteli hizmet verememekte,istedikleri gibi fiyatlarla oynamaktadırlar.Fiyatın haricinde kendi satış yasalarınıda oluşturdular.Filanca markanın ürünleri satılmaz,içki satılmaz vb. gibi.Hâl böyle iken sanırım bu gelişme Türk tüketicileri için bir fırsat olacaktır.En önemlisi beyanlarında yer alan "Çok sayıda istihdama
neden olacak ve de Türk ürünleri satın alacak" ibaresi çok önemli.Bu ibarenin takipçisi olmak ve bunu garantilemek gerekiyor.

18 Nisan 2008 Cuma

Yeni Alanya Gazetesi'nde yayınlanan yazıma gelen yorum

Merhabalar.Mısırla ilgili yazınızı bir arkadaşım sayesinde okudum.Fakat dikkatimi çeken birşey oldu.Konu başlığı ile konunun sonu arasında pek bir bağlantı kuramadım.Evet Mısırda bir ekmek sıkıntısı olduğu doğrudur,Dünya genelinde yaşanan (ülkemizde dahil) tahıl sıkıntısı özellikle gelişmemiş ülkeleri hissedilir şekilde vurdu.Aynı zamanda Mısırda ekonominin devlet kontrolünden serbest piyasa koşullarına geçecek olmasının getirdiği doğum sancılarıda hissedilir şekilde.Mahalle el Kübrada olanları yakından takip ettim.Birçok grev yapıldı.Yanlış hatırlamıyorsam 2006 yılındada benzeri sorunlar yaşanmıştı.Fakat olay bahsettiğiniz gibi siyasi bir girişimin düzenlemiş olduğunu bir grev değildir.Tamamen işçilerin kendi aralarında organize ettikleri bir oluşumdur.Zaten şu anda karşıt siyasi güç olarak adlandırılan Müslüman Kardeşlerin güçü bellidir.Halk ne kadar Hüsnü Mübarek karşıtı olsada,Müslüman Kardeşleri gibi Hamas'ın Mısırdaki siyasi kanadı konumundaki bir partidende çekinmektedirler.Gelelim tekstil konusuna.Mısırda üretim yapan birçok tekstilci arkadaşım var.Bazıları firma sahibi,bazıları tekstil mühendisi.Mısır'a yatırım yapmanın geçerli sebepleri var.Herşeyide Amerika'ya bulmamak lazım.Bunlardan birincisi ekonominin altın kurası olan düşük maliyetler.Ülkemizde bir işçiyi ortalama en az 500 YTL ye çalıştırırken,Mısırda bu fiyat 200 YTL nin çok altındadır.Diğer bir sebep ise Mısırın dış yatırımcılara yapmış olduğu vergi ve elektrik indirimleridir.Bu sayede firmalar hatrı sayılır derecede kar elde etmişlerdir.Bir diğer seçenekte ülkemize bazı ülkeler tarafından uygulanan ithalat ve ihracat kotalarının Mısırda olmayışı.Daha doğrusu Mısırdada var fakat kotaları aşmanın yolu basit.Kullandığın hammaddenin %10 (en son bu kadardı,sektöre göre değişebilir) kadarını İsrail'den alırsan kota engelini aşıyorsun.Bunuda yadırgaya bilirsiniz belki ama zaten Mısırın büyük bir çoğunluğu hammaddesini İsrailden tedarik ediyor.Bunun sebebide en yakın hamadde kaynağı olması.Bir konuda haklısınız,Mısırdaki herkes ateş içine düşmüştür.Bunun sebebide oradaki çalışma koşullarının ülkemize göre çok çok farklı oluşudur.

Yaşar Yiğit Kaçmaz 17 Nisan 2008
Bakınız www.yenialanya.com

13 Nisan 2008 Pazar

TÜRK TEKSTİLCİLERİNİ MISIR'A YÖNLENDİRENLERİ TARİH AFFETMEYECEK!


Sevgili okuyucular daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere kendi rızamızla veya dışarıdan yani ABD'den gelen muhtemel talimat üzerine,apar topar Mısır'a gidildi.Kim bunlar?

Ciro veya vergi üretimi anlamında A katogori dediğimiz sınıfta yer alan büyük ölçekli tekstil firmaları.Bu firmalar Türkiye'de marka olmuş yurt dışında da marka olmaya çalışan firmalar.Diğer taraftan da yurt dışındaki markalara onların etiketiyle fason işçilik yapan firmalar.

Buraya kadar herşey normal görülüyor değil mi?Değil.

Çünkü Tekstilin Türkiye'de varoluş sebebi tamamen istihdam.Memlekette işsizlik facia boyutuna gelmişken emek yoğun bir sektör olan tekstilin yurtdışına plase edilmesi akıllara zarar.

Tekstilin yerine emek yoğun kalıcı bir sektör yaratılmış olsa ve bu sektör mevcut işsizliğe çözüm olsa söyleyecek bir lafım olamaz.O zaman serbest müteşebbislerimiz canları hangi ülkeye yatırım yapıp para kazanmak istiyorlarsa istediği gibi yapsınlar.

Şimdi ne oldu?Mısır'a yönlendirilen bu büyük ölçekli firmalarımız yangın yerine düştüler.ateşin içinde kaldılar.

"Dünyada temel gıda fiyatlarının yükselmesi yoksul halkları vururken, Mısır'da halkın en temel besin maddesi olan ekmek bulmadaki sıkıntı yüzünden, 31 yıl önceki "ekmek ayaklanmasından" bu yana en büyük isyanın ortaya çıktığı belirtiliyor.Tahılın önemli bölümünü ithal eden ve ekmek tüketiminin çok yüksek olduğu Mısır'da halk bir süredir ekmek sıkıntısı yüzünden uzun kuyruklar oluşturuyor. Şubat ayından beri kuyruklarda en az 11 kişinin hayatını kaybettiği, bunlardan birinin kuyruktayken otomobil çarpması yüzünden, bazılarının da kalp krizinden öldüğü bildiriliyor.Nüfusun yüzde 20'si günde 2 dolardan az bir parayla geçinen Mısır'da kuyruklarda çekilen çile, isyana dönüştü. Orta Doğu'nun en büyük tekstil fabrikasının bulunduğu işçi şehri Mahalle el Kübra'da hafta başındaki protestolarda göstericiler Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in sokak panosunda asılı dev resmini yırttı ve polisle çıkan çatışmada 2 kişi öldü, 100'ün üzerinde kişi yaralandı.Gıda fiyatlarının yükselmesi hayatı felç ettiGıda fiyatlarının yükselmesini protesto için çeşitli yerlerde gösteriler düzenlenirken ülke çapında yapılan genel grevde hayat felce uğradı. Mahalle el Kübra'da bir yıldan fazla bir süredir tekstil fabrikasında ücretlerin artırılması için grevler yapılıyordu. Gösteriler, aralarında demokrasi yanlısı Kifaye'nin de bulunduğu çeşitli muhalefet gruplarınca düzenlendi.Bunun, muhalif grupların işçilerin hoşnutsuzluğunu Mübarek'e karşı geniş bir siyasi protestoya dönüştürme konusundaki ilk büyük girişimleri olduğu belirtiliyor. Yetkililer, gösteriler üzerine Kifaye liderlerini ve üyelerini "ayaklanma ve şiddete teşvikten" gözaltına aldı.Polis dün de Mahalle'ye girmeye çalışan profesörler, siyasi eylemciler ve gazetecilerden oluşan 50 kişilik grubu engelledi.Halkla dayanışmalarını göstermek için Mahalle El Kübra'ya gelen bilim adamları ve siyasi eylemcilerden oluşan grubun ziyaretini izleyen 9 gazeteci de gözaltına alındı. Muhalefet partileri ve basının bir kısmı, Cumhurbaşkanı Mübarek'ten yeterli ekmek arzı sağlamada başarısız olduğu için Başbakan Ahmed Nazif'i görevden alma çağrısında bulunmuştu.Ekmek devlet tarafından sübvanse ediliyorMısır'da ekmek devlet tarafından sübvanse ediliyor ve halka sübvanse edilmiş ekmek sağlamak hükümetin temel görevlerinden biri olarak kabul ediliyor. Ülkede süt ürünlerinin fiyatının yüzde 20, sebze fiyatının yüzde 15 ve ocaklarda kullanılan gazın fiyatının yüzde 40 arttığı belirtiliyor.Siyasi uzmanlar, artan fiyatlar ve düşük ücretler yüzünden tırmanan hoşnutsuzluğun Mısır hükümetini sarstığını ancak güçlü bir muhalefet olmadığı için ayaklanmanın henüz hükümeti tehdit etmediğini ifade ediyor. Mısır'da 1977'de patlak veren ekmek isyanında 70 kadar kişi ölmüştü."

Sonu belli olan bir macera aynen Bulgaristan ve Romanya fiyaskoları gibi sonuçlanacaktır.

Bu operasyonun faili ise malum.

Faili meçhul.

Sabih Samur