30 Kasım 2009 Pazartesi
Tekstil ve hazırgiyim, geride kalanlar için 'tek ses' olacak
Yüksek üretim ve işçilik maliyetlerinin yanında küresel krizin de etkisiyle ihracatı düşüşe geçen ve çok sayıda işletmesi kapanan tekstil ve hazırgiyim sektörü, ihtiyacı olan destekleri almak için "tek ses" haline geliyor.
Son dönemde intihar ve dev işletmelerin kapanmasıyla gündeme gelen Denizli'de bir araya gelen sektörün önde gelen temsilcileri, Ulusal Tekstil, Hazırgiyim ve Deri Konseyi oluşturarak ortak hedeflerini "tek söylemli ulusal strateji" şeklinde açıklama kararı aldı. İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Hikmet Tanrıverdi, "Sektörde yeni iş fırsatlarının yaratılması tek ve ortak bir söylemle mümkün. Sektör böylece, bundan böyle sürdürülebilir istihdam, üretim ve ihracat hedeflerine samimi ve gerçekçi dayanışma ile odaklanabilecek" dedi.
2023'te 100 milyar dolara ulaşacağız
İHKİB ve Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) temsilcileri, sektörün duayen şirketlerinden Deba'nın üretimi durdurması ve Funika Tekstil Başkanı Nuri Sözkesen'in intiharı ile gündeme gelen Denizli'de dün yaptıkları "ortak akıl" toplantısında sektör sorunlarını masaya yatırdı. Sektör temsilcileri toplantıda, bundan böyle tek söylemli ulusal strateji geliştirme kararı aldı. Bunun için Ulusal Tekstil, Hazırgiyim ve Deri Konseyi oluşturacak olan sektör, 2010 yılında yapacağı çalışmalara da bu oluşumla yön vermeyi planlıyor.
İHKİB Başkanı Hikmet Tanrıverdi, Atatürk'ün 1937'de Nazilli basma fabrikasında söylediği ‘Her fabrika bir kaledir' sözünden hareketle sektörde fabrikaların bacasının tütmesinin öncelikli hedef olduğunu söyledi. Tanrıverdi, "Toplantıda kamu yönetimi ve sektörün kendi içerisinde yapması gerekenleri tespit ettik. Bu konudaki çalışmanın oluşturulacak ulusal konseyde daha önce hazırlanan çalışmaların ışığında tüm sektör ve bölge temsilcilerinin katılımıyla tek ses olarak kamuoyu ile paylaşılması kararlaştırıldı. Konseyde tüm tarafların yer almasını hedefliyoruz. Bugüne kadar enerji, işçilik maliyetleri gibi konularda sorunlarımız teker teker dile getirdik fakat bir sonuç alamadık. Bu yüzden bundan sonraki süreçte konsey aracılığıyla sesimizi duyuracağız ve 2023'te hedeflenen 100 milyar dolarlık sektör ihracatına ulaşacağız" dedi. Bürokratik ve siyasi otoritenin de sektöre sahip çıkması gerektiğini dile getiren Tanrıverdi, "Denizli gibi tekstil kültürü, geleneği ve becerisi olan bölgeler mutlaka yaşamlarını sürdürebilecekleri desteklerle kısa zamanda beslenmeli, yatırım ve işi yapma hevesi yeniden canlandırılmalıdır" açıklamasında bulundu.
İhracatla ilgili ciddi adım atılmadı
İstanbul Tekstil ve Hammadde İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı İsmail Gülle, 2001 krizinden sonra sektör temsilcileri ile hükümetin sektör sorunları üzerine pek çok defa bir araya geldiğini belirterek, "Bir takım düzenlemeler yapıldı ancak sektörün beklediği, üretim ve ihracatla ilgili çok ciddi bir adım atılmadı. Sorunlar çözülmüş olsaydı biz şu anda burada oturuyor olmazdık" diye konuştu. Sektörün sorunların çözümünü anlayışla beklediğini ifade eden Gülle, "Biz iyileştirmeleri beklerken maalesef enerjide sürekli zamlar oluyor. Bugünkü rekabet ortamında bizim mücadelemizi oldukça etkiliyor" açıklamasında bulundu.
TGSD Başkanı Ahmet Nakkaş ise sektör içinde tek sesliliği ortaya koyacak bir konseyin hedefe dönük etkili olabileceğinin altını çizerek, "Dünya şartları Türkiye'yi buna mecbur ediyor. Yeni değişimdeki rolümüzü, bakış açılarımızı yenilemez zorundayız" diye konuştu.
TOBB Hazırgiyim Meclis Başkanı Umut Oran da Türkiye'nin ekonomik verilerinin ortada olduğunu belirterek, "Türkiye ve dünyadaki gelişmeler çerçevesinde ortak akıldan yeni bir akıl çıkartarak sektörün ülkeye istihdam, yatırım, ihracat ve kalkınma katkılarının artması için çalışacağız" dedi.
İhracatta rekabetçi olabilmek ve tekstil sektörü
Geçen hafta, aynı sektörde, aynı günde, aynı gazetelerde iki farklı haber çıktı.
Gazetelerin neredeyse tamamı bu iki haberi aynı sayfada yan yana kullanmışlardı.
Aynı sektör dediğim sektör tekstil sektörüydü.
Haberleri ilginç kılan ise birinin biraz iyice, diğerinin kötü olmasıydı.
Usul iyi haberden başlamak olduğundan ben de öyle yapayım.
İyi denilen haber bana göre pek iyi bir haber değil aslında. Ama araştırmacılar ve gazeteler öyle görmek istemişler.
Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFET) ve TUSİAD ile Sabancı Üniversitesi Rekabet Forumu (REF) 5'inci Rekabet Kongresi kapsamında, Türkiye'nin dış ticaretteki gücünü kıyaslamışlar.
Çok ilginçtir, tekstil sektörü dış pazarlarda rekabetçi bulunmuş.
Daha da ilginci rekabette tekstil de Çin'e fark atmış, hazırgiyim ve konfeksiyonda Fas ve Ürdün'ün arkasında nal toplamışız.
Edinilen bilgilere göre bu araştırma, "Belli bir sektörün ihracatının ülke ihracatı içerisindeki payının, o sektörün dünyadaki ihracatının dünya toplam ihracatındaki payına oranlanarak yapılmış ve 1995 ila 2007 gibi 12 yıllık uzun bir dönemini kapsamış".
Araştırmanın yapıldığı dönem tekstil, hazırgiyim ve konfeksiyon sektörünün ağırlıklı yatırım yaptığı dönem. 1995-2005 dönemi Çin'in pazarlarımızda henüz aktif olmadığı dönem. Bu dönemde rekabetçilik anlamında doğal olarak Türkiye avantajlı görülebilir. Ama ölçek ekonomisi dikkate alınsaydı bu avantajı kaybolabilirdi. Fas ve Tunus'un ağırlıklı olarak Avrupa'nın fasonculuğuna soyunduğu dönem ve Ürdün ise İsrail'in "Nitelikli sanayi bölgesinin" oluşturulduğu ve özellikle ABD'ye gümrüksüz, kotasız ihracat yapılan bir dönem. Avrupa'nın tekstil ve konfeksiyondan çıkarak daha çok ithalatçı konuma geldiği ve yıllar içerisinde giderek Çin'den yana ithal eğilimi gösterdiği bir dönem. Türk tekstil, hazırgiyim ve konfeksiyon ihracatının Avrupa pazarına giderek arttığı ama bu artışa rağmen Avrupa'daki payının düşmeye başladığı bir dönem. Bu dönemde bu sektörün tek rekabet avantajı hızlı sevkıyatta gösterdiği başarıdır.
Bu detaylara girmez de sadece istatistiki verilerden yola çıkılırsa ortaya iyi habermiş gibi görünen bir tablo çıkabilir. "Tekstilde fark attık, rekabet gücümüz yüksek" türünde haberler yapılarak kamuoyu nezdinde yanıltıcı bir sonuca varılabilir.
Ayrıca 1995-2007 dönemi, gelmiş geçmiş bir dönem. Böyle bir dönem neden mercek altına alınır da rekabet gücü araştırılır, onu da anlayabilmek mümkün değildir tabii.
Bu habere bakarak birçok kimse tekstil ve konfeksiyon sektörünün iyi durumda olduğunu sanabilir.
Sanılmakla kalınmaz, "Bu adamlar ağlıyorlar, devamlı şikâyet ediyorlar ama bakın işleri kıyak, dış pazarlarda rekabet edebiliyorlar" türünde kamuoyu tepkisi de alınabilir.
Dediğim gibi bu haber bana göre pek iyi bir haber değil, aktüel hiç değil ama araştırmacılar böyle sunma ihtiyacı duymuşlar, basınımız da onların sunduğu şekilde yorum katmadan kullanmış.
Kötü haber olarak nitelendirdiğim ikinci haberin yukarıdaki haberi tekzip eden bir yanı var.
Haber şu:
"Tekstil ve hazırgiyimciler geride kalanları kurtarmak için özel konsey kuruyorlar."
Bu haber hemen her gazetede benzer başlıklarla verilmiş.
İHKİB, İTHİB, TGSD ve TOBB Hazırgiyim ve Konfeksiyon Meclisi başkanları zor günler geçirmekte olan Denizli bölgesini ziyaret etmişler, oradaki tekstilci işadamlarının yanlarında olduklarını göstermek istemişler ve bu istekten yola çıkarak "Geride kalanları kurtarmak" amaçlı bir de konsey oluşturmuşlar.
Birinci haberin rekabetçi olarak sunduğu tekstil, hazırgiyim ve konfeksiyon sektörlerinin başkanları Denizli'de zor durumda olan sektör mensuplarına destek için oradalar. Orada bulunmalarının ortak paydası "Onları zor durumdan kurtarmak". Tabii kurtarmak fiili devreye girince şu soruyu sormadan edemiyorum:
Ee, hani bu sektör rekabetçiydi?
Hani, dış pazarlarda kimse Türk tekstilcileriyle baş edemiyordu?
Rekabetçiydi de 1995-2005 yılları arasında 75 milyar dolar tutarında yatırım yapan bu sektörde 2005 yılından bu yana neden hiç yatırım yoktu?
ABD pazarına olan ihracatı 1.6 milyar dolardan 600 milyon dolara neden gerilemişti?
AB pazarı neden yüzde 80'lerden yüzde 65'lere düşmüştü?
Neden bu yılki ihracatı tekstilde yüzde 24, hazırgiyim ve konfeksiyonda yüzde 21 azalmıştı?
Denizli'de 37 yıllık DEBA neden batmış, FUNİKA tekstilin sahibi neden intihar etmişti?
Neden ödenemeyen kredilerin ağırlıklı yüzdesi bu sektöre aitti ve neden bankalar bu sektöre kredi vermeyi kesmişlerdi?
Rapor ilginç yorumları içeriyor.
Bir taraftan "Türkiye'nin rekabet gücü zayıflıyor" tespiti yapılırken, diğer taraftan da "İhracatta rekabet avantajı var" deniliyor.
İhracatta rekabet avantajı görülürken bir "milli dış ticaret politikasından" bahsedilmiyor. Böyle bir milli politika oluşturulmadan o avantaj nasıl görülüyor çok merak ediyorum.
Tabii böyle bir politika oluşturulamayınca günümüzdeki çağdaş pazarlama anlayışından uzaklaşılarak "Dükkân senin abi" mantığında dış ticaret yaklaşımı oluşuyor ve avantaj dezavantaja dönüşüyor.
İhracat yapımızın ürün çeşitliliğine dayandığından söz edilirken bu yapı avantaj olarak görülüyor. Diğer taraftan Çin ve İsrail'in daha çok uzmanlaşma yönünde ilerlediğinden bahsediliyor. Ürün çeşitliliği avantaj gibi görünmekle beraber uzmanlaşamamanın bir örneğidir ve "Ne iş olsa yaparım abi" türünde basit, geçici bir yaklaşımdır.
Rekabetteki ana öğe olan kur faktörü ve o faktörün etkilediği fiyat olgusunun rekabet imkânımızı kırdığına değinilmiyor.
Esas olan üründe uzmanlaşmadır. İhracatı büyütecek, kalıcı kılacak üründe inovasyon yaratarak kalıcı olabilecek sırlar üründe uzmanlaşma içerisindedir.
Bu zafiyetin ihracatımız yapısındaki en çarpıcı örneği ihracatımızın 46 bin firma ile gerçekleştirildiğinin, ihracatımızın yüzde 22'sini ilk 10 firmanın, yüzde 61'ni ilk 500 firmanın, yüzde 9'unu ikinci 500 firmanın, yüzde 29'unu ise 45 bin firmanın yapıyor olmasıdır. 23 ihracatçı sektörden ilk 5 sektör ihracatımızın yüzde 70.5'ini gerçekleştirebilmektedir. Genel ihracatımızın yüzde 48'i tek pazar olan AB pazarına, bu pazardaki ihracatın yüzde 75'i ise Almanya, İngiltere ve İtalya'ya yapılmaktadır. Geri kalan yüzde 52'si ise diğer pazarlardaki yüzlerce ülkeye yapılmaktadır.
Tüm yumurtaların aynı sepete konulduğu anlamındaki bu çarpık tablodaki yapı ile 1980 yılından bu yana geçen 29 yılda ancak 100 milyar dolarlık ihracat gücüne ulaşılabilmişsek rekabet gücümüzden pek bahsedemeyiz sanırım.
5'inci Rekabet Kongresi'nde daha gerçekçi bir rapor görmek isterdim.
19 Kasım 2009 Perşembe
2010 YAZ BASKI ÖRNEKLEMELERİ
24 Ekim 2009 Cumartesi
2010 YAZ Baskı trendleri
11 Eylül 2009 Cuma
SİLKELENME ZAMANI
24 Temmuz 2009 Cuma
2010 Kış Renkleri
20 Temmuz 2009 Pazartesi
Bora Gencer: O bir MARKA!
Balon gibi söner, kaybolup gider İstanbul girdabında...
Bazı isimler ise kaynak suyu gibidir tükenmez,
Daima gençtir; Cumhuriyet gibi!
Daima Genç
O bir Marka...
12 Temmuz 2009 Pazar
Sağ olasın Facebook denen zımbırtı
Çok istediğim halde iş güç nedeniyle, Türkiye’nin ve dünyanın gündemi inanılmaz yoğun olmasına ve aslında izlememe rağmen bir türlü elim tuşlara gitmedi.
Sadece Sn. Sami Çaycoşar’a hakkımda yazmış olduğu yazıya teşekkür niteliğinde bir yorum ve Sn. Altemur Kılıç’a da yine bir yazısından dolayı yorum gönderebildim.
Ama bu gece gelen bir e-posta beni o kadar duygulandırdı ki yazmadan duramadım.
Zaman zaman, hele hele yaşta ilerledikçe sizden yaşça genç olanlara, nasihatler verirsiniz.
İstersiniz ki sizin hayat tecrübelerinizden (aynı hataları yaşamadan) faydalansınlar.
Bazen sizin için belki çok önemli olmayan tamamen iyi niyetle verilen birkaç öğüt,
Karşı taraf için, öğüdü alan için bir yol haritası olabiliyor.
Gece vakti gelen aşağıdaki e-postada olduğu gibi…
“Faruk seni Facebook'ta arkadaş olarak ekledi. Facebook'ta arkadaş olabilmeniz için Faruk'u tanıdığını onaylaman gerekiyor.
Faruk, "Merhabalar abi.. siz alon da iken sizinle çalışmıştım, bana fikirlerinizle yol gösterip abilik yapmıştınız...
şimdi okulu bitirdim , gıda mühendisi oldum...
sizinle tekrar irtibata geçmek, görüşmek isterim....
ömer faruk köylü/ alanya." diyor.
Teşekkürler,Facebook Ekibi”
Seneler önce birlikte çalıştığım genç kardeşim Faruk’u bana ulaştırdı bu e-posta.
Bir arkadaşımın beni sisteme dâhil etmesi ile tanıştığım ve dalga geçtiğim, küçümsediğim Facebook sayesinde oldu bu buluşma.
Sağ olasın Facebook denen zımbırtı.
Sevgili Faruk umarım çizmiş olduğun hayat yolunda başarılı olursun.
Türkiye’nin yetiştirdiği güzide bir Gıda Mühendisi olarak öncelikle seni yetiştiren Alanya’ya olan borcunu yine Alanya’da çalışarak ödemeni arzu ederim.
Çok daha iyi yerlere yürüyeceğine eminim.
Yolun ve bahtın açık olsun.
Sabih Samur
16 Haziran 2009 Salı
DİMES'ten Merhaba
Sn. Sabih Samur;
Öncelikle firmamız Dimes’e göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı teşekkür ederiz. “Soframıza koymayacağımız meyveyi işlemeyiz ve çocuğumuza içirmeyeceğimiz ürünü üretmeyiz” prensibiyle hareket eden, tamamıyla yerli sermayeli bir Türk markası “Dimes” olarak, tüketicilerimize her zaman en iyisini, en kalitelisini ve en sağlıklısını sunmak için çalışıyor ve son teknolojiyle donanmış modern tesislerimizde, hiçbir koruyucu katkı maddesi kullanmadan üretim faaliyetlerimize devam ediyoruz.
Dünya standartlarında üretim yapan Dimes, ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi, OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi, ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi belgelerine sahip bulunmaktadır. Bu standartlara uyumluluk uluslararası bir şirket olan DNV (Det Norske Veritas) kuruluşu tarafından denetlenmekte ve onaylanmaktadır.
Bununla birlikte, konusunda Türkiye’nin en büyüğü olan Dimes’in üretim tesisleri, kendi ülkelerinde benzer yatırımları yapacak olan yabancı yatırımcılara, ‘örnek tesis’ olarak gösteriliyor, gezdiriliyor…
Şirketimize bildirmiş olduğunuz beğeniniz için çok teşekkür ederiz. Tüketicilerimizin geri bilgilendirmesi ile daha da ileriye gideceğimizin farkındayız.
Siz sayın tüketicilerimize her zaman en yeniyi ve en kaliteliyi sunmaktan gurur duyduğumuzu ve sizlerden gelen her türlü bilginin bizi daha da iyiye götürdüğünü biliyoruz. Desteğiniz ve geri bilgilendirmeniz için teşekkürler.
Dimes’le sağlıklı ve mutlu günler dileriz.
Saygılarımızla,
Dimes
Müşteri İlişkileri Yönetimi
Made in Türkiye
takdir edilecek bir davranıştır.
Teşekkürler DİMES.
Sabih Samur
13 Haziran 2009 Cumartesi
Satışlar yüzde 50 azaldı
10 Haziran 2009 Çarşamba
Organik Tekstil Nedir?
Bu yeni ve doğa hassasiyetine vurgu yapan anlayış “etik moda” olarak adlandırılıyor ve etkisi her geçen gün artıyor. Son zamanlarda oldukça sık konuşulan bu kavram, giydiğimiz kıyafetleri, kullandığımız tekstil ürünlerini üreten insanları ve çevreyi dikkate alarak, ürün tercihlerini belirlemek anlamına geliyor. Etik modayı takip edenler, aldıkları bir elbise, ayakkabı ya da pantolonun; nerede, nasıl ve kim tarafından, hangi koşullarda yapıldığını düşünerek karar veriyor. Söz konusu tüketici grubunda, çevreci yaklaşımın yanında ürünlerin yumuşaklığı da tercih nedenlerinin başında geliyor. Organik tekstil ürünleri, diğer ürünlere nazaran çok daha yumuşak ve bu özelliğini sürekli olarak koruyabiliyor.
Kaynak: KobiFinans Dergisi 14. Sayı
8 Haziran 2009 Pazartesi
ITM 2009, çok önemli bir misyonu yerine getirecektir
5 Haziran 2009 Cuma
Yeni fabrikalar kuralım ama kurulanları da batırmayalım
Sayın R.T. Erdoğan’ın açıkladığı yeni teşvik paketinin 2 farklı açıdan değerlendirilmesi gerekir. (1) Yeni paket kriz nedeniyle üretim ve istihdamdaki gerilemeyle ilgili olarak neler getirmektedir?
(1) Mesleki eğitim kurslarının ve de geçici istihdam sağlanacaklarının faturası İşkur’daki İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacak.
(2) Kamunun sağlayacağı geçici istihdamın faturası da belki bu fondan karşılanacak. Bu fondan karşılanmazsa bütçeye “hazmedilebilir” yük getirecek.
(3) Tekstilde taşınma olursa (ki çok sayıda olmayacak) bu teşviğin faturası bu yıl bütçesine küçük bir yük getirir.
(4) Yeni yatırımlar ancak 2 - 3 yıl sonra devreye girebilir. Kaldı ki yeni yatırımlar üretime başlayınca, yaratılan değerler dolaylı olarak vergi gelirlerini artırır.
30 Mayıs 2009 Cumartesi
Teşekkürler AKIN TEKSTİL
Dokuma tezgahlarında, atkıda ve çözgüde;Pamuk, Polyester-Viskon-Lycra,Tactel, Pamuk-Polyester, Pamuk-Lycra, Flament, Polyester-Viskon, Tencel gibi iplikler çalışılmaktadır.
10 Mayıs 2009 Pazar
T-box ve Hadise
ALIŞVERİŞ YAP BİLET KAP Hadise için kollarını sıvayanlardan biri de Tiffany. Marka, mayıs başından itibaren mağazalarından yeni sezon alışverişi yapan herkese, Hadise’nin Turkcell Kuruçeşme Arena’daki konseri için bilet hediye ediyor. 10 Haziran’a kadar Tiffany mağazalarından tek seferde 100 TL’lik alışveriş yapan herkes, çekilişsiz kurasız Hadise konserine çift kişilik bilet kazanacak.
7 Mayıs 2009 Perşembe
Yeni bir marka doğuyor... KARTA
1 Mayıs 2009 Cuma
Sümerbank Fabrikası ve Atatürk
4 Nisan 2009 Cumartesi
Tekstilcilere birleşme çağrısı
Türk tekstil sektörünün en eski ve köklü teşkilatı olan Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası olarak Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünü, her geçen gün eriyerek zarar gören ve kapısına kilit vurmaya kadar giden işletmelerin ayakta kalması için birlikte mücadele etmeye çağıran Halit Narin, “Gün, birlik günü. İçeride ve dışarıda yaşadığımız sorunlara karşı işletmelerimizin zarar görmesini engellemek için Türk tekstil ve konfeksiyon sektörleri olarak birbirimize kenetlenmeliyiz” dedi.
Üretim, istihdam ve ihracatın sigortası olan Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünün gözden çıkarılmasının mümkün olmadığına dikkat çeken Narin, sektörün birleşerek bu olumsuzluklara karşı birlikte hareket etmesini istedi. Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünün devamlılığının esas olduğunu vurgulayan Halit Narin, sektördeki sanayicilere şöyle seslendi:
"Sizden bir ricam var, sakın işyerlerini kapatmayın. Bir kere kapandı mı, bir daha açılmıyor. O sektör, o ülkede bitiyor. Ne yapın edin varlığınızı devam ettirin. Bu halde gidemiyorsanız, küçülün. Gerekirse bir atölyeye dönüşün ama sektörden elinizi çekmeyin. Bir şekilde tekrar gelişme imkanınız olur ama kapatırsanız her şey bitmiş olur."
3 Nisan 2009 Cuma
1929'da Ekonomik Kriz Nasıl Atlatıldı?
20 Şubat 2009 Cuma
Fikri Yurter - Adam gibi Adam
Köprüler yıkılınca her zaman konuşan çok olur, iyi iken sen her zaman haklı
olursun ve hık deyicin çok olur, bir kere kötüye gittin mi en beceriksiz en kötü
patron sen olursun etrafında da bir tane adam kalmaz ve sen bir de üç kağıtçı
pozisyonuna düşersin, senden tonlarca ekmek yiyenler hepsini bir anda unutur
hiç ekmeğini yememiş gibi birde üstüne saldırır, ne yazık ki düzen böyle kurulmuş hata yapma lüksün yok.
Bundan sonrada ne yapacaksan güveneceğin tek kişi bil ki sadece kendinsin
ve sadece yüce Allah doğruları gördüğü için sadece O'na sığın ve kendine güven ve hata yapmadan çalış ve sadece çalış, zaman her şeyin ilacıdır.
İnşallah yüce Allah tüm dertlerinin hallolması için sana tüm kapıları gösterir
ve büyük hasar almadan zorlukların hepsini yenersin. Kendini ve sorumluluğunu
taşıdığın kişileri düşün.
Saygılar
Fikri”
2007 yılının Aralık ayı idi. Telefonum alacaklılardan dolayı susmuyordu. Hiç kimse firma olarak gerçekten iflas ettiğimize inanmıyordu. Baktım olacak gibi değil, beni aynı zamanda yazılarımdan takip eden, bir nevi okuyucum olan alacaklılarıma Yeni Alanya Gazetesi’ndeki köşemden seslenerek, genel ağ (internet) üzerinden beni okumalarını sağladım.
O yazı çok faydalı oldu. İnsanlar en azından benim için, tekrar ayağa kalktığımda onlara olan borçlarımı ödeyeceğime inandılar. Küçükte olsa, parça parça da olsa ödemeler başladı. İnanmayanlarla ise hukuksal boyutta olan diyalogumuz devam ediyor.
O karamsar ve kapkaranlık günlerde yazdığım yazıya cevaben gelen yukarıdaki e-posta bana, içi vitamin karışımı dolu bir şişe serum etkisi yapmıştı.
Canım Türkiye’min bugün gelmiş olduğu noktada; yüzlerce iş yeri kapanırken, çeki yazılan, iflas eden işadamlarının sayısı binlerle ifade edilirken o tarihte bana gelen bu e-postanın, beni tekrar hayat mücadelesine sevk eden, tetikleyen bu e-postanın, benzeri o kapkaranlık günleri 2009'un bu inanılmaz zor günlerini yaşamakta olan işadamlarına faydası olması ümidiyle…
Sabih Samur
12 Şubat 2009 Perşembe
GİSAD'dan Morgan Stanley açıklaması
.
.
.
"Bugüne kadar gerçekleştirdiği ödemeler sonrasında GİSAD'ın, Morgan Stanley'e vadesi gelmiş ve ödenmemiş hiçbir borcu bulunmamaktadır.Gisad Dış Ticaret A.Ş., tüm grup şirketlerinin işletme sermayesi ihtiyaçlarında kullanmak amacıyla Morgan Stanley'den 100 milyon Euro'luk kredi kullanmıştır. 2 yılı geri ödemesiz 6 yıl vadeli krediyi 30 Mart 2007 ve 10 Mayıs 2007 tarihlerinde iki dilim halinde kullanan GİSAD'ın bugüne kadar gerçekleştirdiği ödemeler sonrasında, teknik olarak Morgan Stanley'e vadesi gelmiş ve ödenmemiş hiçbir borcu bulunmamaktadır.Küresel kriz etkisinin her gün arttığı bir ortamda, bankanın muteber bir müşterisi olan GİSAD'ın, Morgan Stanley'e başvurarak, işbirliği çerçevesinin tekrar değerlendirilmesi arzusunu ilettiği anda Morgan Stanley, kredi sözleşmesinin imzasından bugüne kadar hiç uygulanmamış ve kendisi tarafından da bu konuya hiç itiraz edilmemiş olan ve böylelikle hukuken tarafların örtülü rızasıyla fiilen yürürlükten kalkan, ilgili kredi sözleşmesindeki raporlamaya ilişkin sözleşme hükmünün yerine gelmediği iddiası ile yola çıkarak hukuki dayanağı bulunmayan isteklerini GİSAD alıcılarına 28 Ocak 2009'dan başlayarak ihbar yoluyla iletmiştir.GİSAD, belirli alıcılardan olan alacaklarını Morgan Stanley lehine geçerli bir şekilde temlik etmemesine ve Morgan Stanley tarafından GİSAD aleyhine alınmış bir mahkeme kararı, açılmış bir dava veya yapılmış bir icra takibi bulunmamasına karşın, banka ve avukatları tek taraflı olarak GİSAD alıcılarından, ödemelerini kendilerine yapmalarını talep etmiştir."